Kaosun İçerisinde Esenlik

İnsanoğlu olarak yaşamımızda mutluluğu, huzuru, esenliği istiyoruz. Kaygısız bir yaşam sürmenin yollarını arıyoruz. Geleceğimizle ilgili önlemler alabilmek, ona göre hareket etmek istiyoruz. Korkularımızdan arınmak ve sıkıntısız bir yaşam sürmek istiyoruz. Bu isteğimiz bizi bir arayışa sürüklüyor. Ve bu arayışımız farklı yollardan geçiyor. Çeşitli ruhsal öğretileri okuyor, deniyor ve belki de uygulamaya çalışıyoruz. İçimizdeki ruhsal boşluğu tatmin etmeye çalışıyoruz.. Ama bir nokta geliyor ki belki kendimizi ilk başladığımız durumdan daha kötü bir durumda, ruhsal bir kaosun içerisinde buluyoruz.   Kutsal Yazılar bize şöyle söylüyor: 
“Tanrı insanları doğru yarattı, Oysa onlar hâlâ karmaşık çözümler arıyorlar.”  -Vaiz 7:29 
  Bu ayetler bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Tanrı biz insanları doğru yarattı ama biz karmakarışık çözümler arıyoruz… Demek ki Tanrı’nın iradesi ve isteği dışında bir şey yapıyoruz… Şu anda yeryüzünde tam olarak bu ruhsal arayıştan doğmuş 3000’inin üzerinde din, binlerce farklı öğreti, yazılmış tonlarca kitap var. Bu pencereden baktığımızda durum kesinlikle çok kafa karıştırıcı. Ve bu karmaşıklıkta bizim de payımız var… Peki bu durum neden böyle? Nasıl oluyor da bizler bu karışıklığa sebep olmuş oluyoruz? Tanrı tüm bu sürecin neresinde? Neden yardımımıza koşmuyor?  
“Ya RAB, ne zamana dek seni yardıma çağıracağım, Beni duymuyor musun? […]” -Habakkuk 1:2
  Tanrı hiçbir zaman çağrımıza kayıtsız değildir ve Kutsal Yazıların bize açıkladığı gerçeğe göre Tanrı bizi ruhsal bir kaosun içerisine de sürüklememiştir. Bizi yaratıp bir başımıza bırakmamıştır. Az önce alıntı yaptığımız Vaiz 7:29’un bahsettiği gibi Tanrı insanları doğru yaratmıştır. Adem ve Havva yaratıldıklarında doğruydular ve Tanrı ile birebir doğru bir ilişkileri vardı. Tanrı hiçbir zaman bir “dini sisteme”, ritüellere, dallı budaklı, birbirinden farklı, kafa karışıklığına sebebiyet verecek engebeli ruhsal yollara gerek duymadı. O kendisi ile insanlık arasına hiçbir zaman bir duvar örmedi. Tanrı’nın amacı en başından beri O’nunla sevgi ilişkisi içerisinde sonsuza dek yaşamamız idi. Bu ilişki din kavramının ötesindeydi. Adem ve Havva’nın, yaratılışta Tanrı ile olan ilişkisine baktığımız zaman ortada bir din ve/veya bir ritüel görmüyoruz. Adem ve Havva Tanrı tarafından yaratılmıştı ve Tanrı ile bizzat görüşüyorlardı. Her şey iyi, açık ve doğruydu. Ancak Adem ve Havva’nın Tanrı’ya itaatsizliği sonrası günah problemi tüm insanlığa ve yaratılışa sirayet etti. Tanrı ile aramıza bir ayrılık girdi. Günahla beraber yozlaşan bizler, Tanrı’dan uzaklaştık ve Tanrı’yı tanıyamaz hale geldik. O bizim için bir yabancı haline geldi. Çünkü günahkar ve kirli olarak kutsal tamamen ak ve pak olan Tanrı ile birlikte bulunamazdık. Tanrı’dan uzaklaşmamız beraberinde O’nun yüzünü göremememize, sesimizi O’na işittiremememize sebebiyet oldu. Bununla beraber ölümü ve hastalıkları da getirdi.   
“Ama suçlarınız sizi Tanrınız’dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü O’nun yüzünü göremez, Sesinizi işittiremez oldunuz.” Yeşaya 59:2  
Tanrı’dan uzaklaştık ama Tanrı’ya olan ihtiyacımızdan hiçbir zaman uzaklaşamadık. İnsanoğlu bu ihtiyacını farklı şekillerde bastırmaya çalıştı.  Ancak günün sonunda hep ruhsal bir kılavuza ihtiyaç duydu. Bu noktada kendini anlamlandırmaya çalıştı. Doğayı, hayvanları, yaşamı ve kendisini gözlemledi. Kendince kendi yaratılış amacını yorumladı… İnançlar/öğretiler oluşturdu… Şu ana kadar bulunabilmiş dünyanın en eski tarihi yapısı olan Göbeklitepe’nin bir tapınak olarak inşaa edilmiş olduğunun düşünülüyor olması da insanoğlunun her zaman tapınmaya ve ruhsal rehberliğe ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Tanrı’dan uzak, biçare olan ve ruhsal dünyanın tehlikelerinden habersizce adımlar atan insanlığı avlamak için zaman kollayan bir düşmanı da vardı… Şeytan.   
“Ayık ve uyanık olun. Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.” -1. Petrus 5:8
  Şeytan, aslında Tanrı’nın yarattığı her şey gibi iyi olarak yaratılmıştı. Ancak Tanrı gibi olma isteğine kapılarak kibretti, günaha düştü ve “Şeytan” haline geldi. Bu Şeytan, Adem ve Havva’nın da günaha düşmesine aracılık eden varlıktı. Kendisi gibi aynı arzuyla “Tanrı gibi olma isteği” ile Adem ve Havva’yı ayartmıştı. Onların da düşmesini ve Tanrı’dan uzaklaşmasını sağlamıştı ve insanoğlu bu ruhsal boşluğun içerisindeyken Şeytan onları sahte görümlerle, çeşitli mistik deneyimlerle ayartmaya, göz boyamaya, kendince yönlendirmeye çalıştı. Onlara “Tanrı böyle söylüyor ama asıl gerçek budur” demeye devam etti…   
“Ey parlak yıldız, seherin oğlu, Göklerden nasıl da düştün! Ey ulusları ezip geçen, Nasıl da yere yıkıldın! İçinden, “Göklere çıkacağım” dedin, “Tahtımı Tanrı’nın yıldızlarından daha yükseğe koyacağım; İlahların toplandığı dağda, Safon’un doruğunda oturacağım. Bulutların üstüne çıkacak, Kendimi Yüceler Yücesi’yle eşit kılacağım.” Ancak ölüler diyarına, Ölüm çukurunun dibine İndirilmiş bulunuyorsun.” -Yeşaya 14:12-15
  Şeytanın hilelerinden birisi gerçeği çarpıtmaktır. Ve o kendisine “ışık meleği” süsü vererek “iyiymiş gibi gözüken” çeşitli ruhsal deneyimlerle bizi ayartmaya çalışmakta ve yalan söylemektedir. Bu durumda Şeytan’ın bu hilesinin etkisi altında kalmış bir çok kişi sahte öğretilerin peşinde bir ömür harcamaya ve belki de bunları yaymaya başlamıştır. Kutsal Kitap “sahte peygamberlerden” ve onların da belirtiler sergileyebileceğinden söz eder. İsa Mesih bu konuda açıkça uyarır:  
“Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır.” -Matta 7:15  
Kutsal Kitap gerçek peygamberliğinin işaretinin İsa Mesih’e tanıklıkta bulunmak ile ilişkili olduğunu yazıyor:  
“Çünkü İsa’ya tanıklık, peygamberlik ruhunun özüdür.” -Vahiy 19:10
  Bugün kesinlikle “sahte öğretiler” ruhsal yaşamın içerisinde bulunmaya devam ediyor ve modern çağda birçok insan hiç düşünmeden bunları uygulamaya koyuyor. Ancak bu yalnızca bir karışıklık doğuruyor. Ve bizler bu karışıklık bulutuna odaklandığımız sürece önümüzü göremiyor, sağlıklı bir sonuca varamıyoruz. Ve belki de pes edip bunca ruhsal çabanın boşuna olduğunu düşünüyor, hayatın anlamsız ve amaçsız olduğuna kanaat getiriyoruz. Bu noktada bizim farklı bir pencereden bakmaya, yeni bir perspektife ihtiyacımız var: Tanrı’nın perspektifine…    Bizler Tanrı’nın gözlerinden dünyaya bakmalıyız… Peki böyle bir şey mümkün mü? Nasıl olacak ki bu?   
Kutsal Yazılara göre bu mümkün: “Rab’bin düşüncesini kim bildi ki, O’na öğüt verebilsin?” Oysa biz Mesih’in düşüncesine sahibiz.” 1.Korintliler 2:16  
Bu ayetlerde belirtildiği gibi Mesih’in düşüncesi eşittir Rab’bin düşüncesidir. Bir kişi Mesih’in düşüncesine sahipse Rab’bin düşüncesine sahip demektir. Peki ya bu nasıl mümkün olabilir? Neden Mesih İsa’nın düşüncesi Rab’bin düşüncesidir? İsa Mesih, Kutsal Yazılar’da bize açıklandığı üzere Tanrı’nın sözüdür (Kelamullah). Tanrı daha önce peygamberler aracılığıyla ilettiği sözüne beden verip aramıza göndermiştir ve söz insan olup aramızda yaşamıştır.   
“Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. -Yuhanna 1:1
 
Söz, insan olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini gördük.” -Yuhanna 1:14
  Tanrı’yı, Tanrı’nın sözünden daha iyi kim bize tanıtabilir ki? Tanrı sözü olan Mesih İsa tüm yaşamı ile bize Tanrı’yı tanıtmıştır. Haliyle Mesih’in düşüncesi eşittir Rabbin düşüncesi olduğu gibi Mesih’in karakteri de eşittir Rab’bin karakteridir. O zaman Mesih’in yaşayına bakarak Tanrı’nın karakteri hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Kutsal Yazılar’da Mesih’in tüm yaptıklarının Kutsal Yazılar uyarınca gerçekleştiğini okuyoruz. Yani Mesih’in tüm yaptıkları kendi Tanrısal tasarısı dahilindeydi.  Yaşanacak tüm bu olayları Tanrı bize peygamberler aracılığıyla daha önce iletmişti. Yani Tanrı’nın bir düzeninin ve bir çizgide ilerleyen bir amacının olduğunu görüyoruz.  
“Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.” -1.Korintliler 15:3
  Kutsal Kitap (halk arasında bilinen ismi ile Tevrat, Zebur, İncil) bütünü ile Tanrı esinlemesidir ve onu okuyarak hem Mesih’in yaptıkları hakkında hem de Tanrı’nın binlerce yıllık kurtarış serüveni hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın tasarılarının düzenli olduğunu gördüğümüz gibi Tanrı’nın yarattıklarının da bir düzeni olduğunu görüyoruz. Kainatın, yaratılışın bir düzeni var. Özgür iradeleriyle Tanrı’ya tapınan meleklerin bile bir düzeni var. Tanrı’nın karakterinde, yaptıklarında ve tasarılarında bir karmaşa yok. O bize karmakarışık çözümler “her yol Tanrı’ya çıkar” gibi kafa karıştırıcı algılar sunmuyor ya da bizimle “hadi ben saklandım siz beni nasıl bulursanız bulun” diyerek saklambaç da oynamıyor. O bizi ruhsal dünyada bir başımıza, kılavuzsuz bırakmıyor. O’nun kurtarış tasarısı açıkça Mesih İsa’dan geçiyor.  
“Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur.”  -Elçilerin İşleri 4:11-12
  Günahlarımızdan tövbe edip, Mesih İsa’ya iman ederek, O’nu şahsi Rab ve kurtarıcımız olarak hayatımıza kabul ederek Tanrı ile barışabiliriz. Ve tüm bu kaostan sıyrılarak parlayan tek ve gerçek ışığın yolunda ilerleyebiliriz. Yaratılmış olarak bizim ihtiyacımız budur. Ruhumuz bunu arar.   Ayartıcı’nın yani Şeytan’ın hilelerinden birisi de işte bu kafa karışıklığını yaratmak ve Tanrı sanki bizden imkansız bir şey istiyormuş gibi göstermektir. O bizim Tanrı’nın vahyine ulaşmamızı engelleyerek bilgisiz ve/veya kayıtsız kalmamızı ister. Bir yandan da vaktimizi Tanrı’nın tasarısında bir önemi olmayan detaylarla harcayıp ömrümüzü heba etmemize de sebep olur. Haliyle Tanrı’nın rehberliğine olan ihtiyacımızı bu noktada daha iyi kavrıyoruz. Tanrı düzenlidir ve o bize hiç bir zaman farklı dinler/inançlar/bozulan-tahrif edilen kitaplar göndermemiştir. O bizim ondan uzaklaştığımız o ilk andan itibaren bize yalnızca İsa Mesih’i vaat etmiştir. İsa Mesih’in kendisi de açıkça “Yol Ben’im” demiştir. O kendisi dışında bir yola işaret etmemiş, Tanrı’ya ulaşmak için bir teknik göstermemiş. Tanrı’ya ulaşan Yolun bizzat kendisi olduğunu söylemiştir:  
“İsa, “Yol, gerçek ve yaşam Ben’im” dedi. “Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez. Beni tanısaydınız, Babam’ı da tanırdınız. Artık O’nu tanıyorsunuz, O’nu gördünüz.” -Yuhanna 14:6-7
  Bu konuda herhangi bir karmaşa yoktur. İblis bunun çok basit olduğunu söylerek bize bunu değersizmiş ya da saçmalıkmış gibi gösterebilir. Benliğimiz bunu kabul etmek istemeyebilir. Cenneti kendi emeklerimizle hak edeceğimizi, kendi sevaplarımız, amellerimiz ile kurtuluşa ereceğimizi düşünebiliriz. Ancak durum böyle değildir. Bizler bir kere günah ile lekelendiğimiz için iyi işlerimiz bile lekelidir ve Tanrı’nın standartını karşılamaz:  
İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” -Efesliler 2:8-9
  Tanrı kurtarış tasarısını tüm insanların anlayıp iman, etmesini ister. O bizim kafamızı karıştırmak değil “kurtarmak” ister.  Bizim doğaya, evrene, dallı budaklı ruhsal öğretilere değil Tanrı’ya dönmeye ihtiyacımız var. Ruhumuzun asıl arayışı budur. İçimizde bir turlu doyuma kavuşamayan o boşluk bu şekilde tamamlanabilir. Yaratıldık ve yaradanımızı arıyoruz. Ve bu arayış yalnızca Mesih İsa’da nihayete erebilir:  
İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın. -Romalılar 10:9  
Kaosun İçerisinde Esenlik
Başa dön